19 Şubat 2013 Salı

6.bölüm ''Faruk Başel''

                 2013 yılına göre köhne sayılacak karakolu girdiğimizde, Faruk Başel hemen bizi görüp yanımıza geldi. Mimiklerini kullanmayarak; '' Buyrun, bu kadar hızlı hareket ettiğiniz için teşekkür ederim'' dedi. Geniş, uzun, duvar boyaları neredeyse dökülmeye yüz tutmuş bir koridorda yürüyüp, soldaki küçük odaya saptık bu bakımlı adamın rehberliğinde. Genel karakol binasıyla uyumlu, soğuk bu sevimsiz oda, bana pek iyi şeyler hatırlatmıyordu. Hiç mi hiç özlememiştim. Minnetli bir ses tonuyla  '' Tekrar hoşgeldiniz ikiniz de, prosedür gereği size bazı sorular sormam gerekiyor. Sonuçta maalesef bu bir intihar.''dedi Faruk Başel. Murat'ın buna verdiği tek tepki ''intihar'' kelimesini duyduğunda gözlerinin yaşarmasını engellemek için tavana bakmak olmuştu. Faruk Başel söyledikleri karşısında cevap alamadığını fark edince ani bir şekilde ; '' O zaman sizi daha fazla yorup, bekletmemek için sorularımıza başlayalım'' dedi. Sonra da '' Ama size tek tek sormam gereken sorular olacak, sonuçta bu bir intihar soruşturması'' dedi. Anlayamadığım bir imayla son cümleyi özellikle vurgulamıştı. '' Önce sizi alalım Murat bey'' dedi. Murat'ın tek verdiği yanıt '' Peki'' olmuştu. Karizmatik polis ardından bana dönerek ''  Size de beklerken içecek bir şeyler ikram edelim'' dedi. ''Teşekkür ederim'' demekle yetindim, istemediğimi ima ederek. Murat ve Faruk Başel, benim olduğum odadan çıkarak ifade odasına yönelmişlerdi. Duvarlara baktığımda bir dizi ödül vardı. Masa da duran 2 tane plaket... Genellikle esrarengiz suçları, faili meçhul zor cinayetleri kusursuz biçimde çözmüştü, üstlerinde böyle yazıyordu. Plaketin bir tanesinde '' Ünlü hırsızın rehin aldığı kurbanı, canı pahasına kurtaran polis memuru Faruk Başel'i tebrik eder, ona layık olmaya yanaşamayacak bu plaketi kendisine sunarız.'' yazıyordu. ''Allah kahretsin'' dedim içimden, bu adam tahmin ettiğimden de yetenekli. Bambaşka bir korku sarmıştı içimi. Yaklaşık 20 dakika geçmiş, Murat ve Faruk Başel bulunduğum odaya gelmişlerdi. Murat'ın ağladığı gözlerinden okunuyordu. Murat sessizliğini koruyarak sandalyeye oturdu. Faruk Başel '' Sizi alalım şimdi Sude hanım'' dedi. Beraber odadan çıktık ve ifade odasına girdik. Garip olan bir şey vardı, burası ifade odasından çok, bir sorgu odasına benziyordu. Loş, soğuk, tarif edemediğim iğrenç bir koku  hakimdi. Her şey bütün haline geldiğinde, boğazım sıkılmış gibi hissettim. Karizmatik polis ciddi bir edayla '' Evet, Sude hanım hemen konuya giriyorum, baştan başlayalım. Murat beyle ne zaman ve nasıl tanıştınız ?'' dedi. '' Üniversite bir ortak ders sayesinde'' diyerek geçiştirdim. Bir dosya kağıdına göz ucuyla bakarak '' Hemen evlenmişsiniz, çabuk başlayan bir aşkınız olmuş'' dedi. İsteksizce ve önemsemez tavırlarla '' Evet, aynen öyle oldu'' dedim. '' Anne ve babasının bu duruma tepkisi ne oldu ? '' dedi. '' Memnuniyetle karşıladılar'' dedim. Ve beni iliklerime kadar sarsacak olan soru geldi, gözlerini gözlerime dikerek, robotlaşmış bir ifadeyle; '' Bir şantajcıyı, hatta babasını öldürmeye teşebbüs etmiş biri olmanız Murat bey ve ailesi için hiç bir sorun teşkil etmedi yani ? '' dedi. Neler oluyordu ? Bu mahvolası polis neyi ima etmeye, ne yapmaya çalışıyordu. Soğukkanlılığımı koruyup, sağduyulu olmam lazımdı. '' Nereden çıktı bu'' dedim. Dosya kağıtlarını masanın çekmecesine koydu, ve yine gözlerini gözlerime dikerek '' 17 şubat 2004'de lise hocanız, kocasını aldatıyordu, suçüstü fotoğraflarını çekip önüne attınız ve eğer disiplin kurulunda lehinize konuşmazsa, fotoğrafları kocasına ve ailesine göndereceğinizi söylediniz. O polise başvurmayı seçti. Ve sicilinize şantajcılık işlendi. '' 3 haziran 2005'te annenizle kavga eden babanızı bıçakladınız, ölümün tam anlamıyla kıyısından dönmüşe benziyor, isterseniz bir kaç tane daha sayayım'' dedi. '' O esrarkeş bir orospu çocuğundan başka bir halt değildi, hepimizi kemikleri kırılana kadar döverdi, hem bunların konumuzla ilgisi ne ?, buraya Türk polisine karşı vatandaşlık görevimi yapmaya geldim ama görüyorum ki bu zırvalıklarınızı dinletmek için çağırmışsınız beni '' dedim. Kapı çalındığında içimde ki ürpertiyi şimdi daha iyi anlamıştım. Hislerim beni yine yanıltmamıştı...

14 Şubat 2013 Perşembe

5.bölüm ''Polis''

            Nebahat ve Musa'nın ölümünden günler geçmiş, polis soruşturmaları haricinde, olaylar yavaş yavaş durulmuştu. Eve taziye için gelenlerin sayısı azalıyor, medya her geçen gün olay üzerinde daha az duruyordu. Murat eskiye nazaran biraz daha toparlanmıştı, işe gitmese de rutin işlerini yapmaya çalıyordu. Dün gece aşşağıdaki büyük salonda tv izlerken, Murat ağır ağır adımlarla aşşağı indi. Gözleri şişmiş durumdaydı, yine ağlamıştı anlaşılan. O daha bir şey söylemeye fırsat bulamadan ben ayağa kalkıp, ellerini tutarak koltuğa oturttum '' Sevgilim, sen burda otururken bende yemeği hazırlayım'' dedim. Murat neredeyse konuşmakta zorlanır gibi sesle ''Tamam'' demekle yetindi. Mutfağa girdim, gerekli malzemeleri kabataslak olarak tezgahın üstüne koydum. Amacıma ulaşmış, benim için ortalıkta olan iki büyük tehditi yok etmiştim. Soruşturma olayından tırsmıyor değildim, ama ellerine hiç delil bırakmamıştım. Musa'nın cebindeki ilaç kutusuna dokunduğumda bile eldiven takmıştım, parmak izi oluşmasın diye. İçimde ki ses '' Beni asla yakalayamayacaklar'' diye fısıldadı. Murat yaptığım tavuk yahnisi, bezelyeli pilav ve sebze çorbası'nın başına geçmişken. Aniden kapı çaldı. Arkaya arkaya çalan, hep nefret ettiğim ve bana ortaokul yıllarımı hatırlatan zil melodisi... Murat kapıyı açmak için kalktı, bende arkasından giderken içimdeki adı konulamaz  korkuyu hissettim. Murat kapıyı açtığında karşımızda iki adam vardı. Biri uzun boylu, normal kiloda ve orta yaşlarda görünen bir adamdı. Kırlaşmış saçlarının yapılı, kaşlarının profesyonel ellerde düzeltilmiş olduğuna bakılırsa, bakımlı bir adam olduğu aşikardı. Füme rengi paltosu, kot ya da kumaş olduğunu anlayamadığım pantolonuyla, görüntüsünü şıklığıyla tamamlıyordu. Yanındaki kısa boylu,30'lu yaşların başında, tıknaz paspal görünümlü, boş bakışlı bir adamdı. Uzun boylu adam tok ve biçimli bir sesle  '' Merhaba, ben Faruk Başel'' dediğinde, hardal sarısı cüzdanından polis kimliğini göstermişti. Ve bende içimdeki korkunun sebebini anlamıştım. Yanında ki adamı başıyla göstererek '' Bu da arkadaşım Namık Altan'' dedi. '' Sizi bu aksam vaktinde rahatsız ettiğim üzgünüm ama anne ve babanız vefatıyla ilgili konuşmamız gerekiyor'' dedi. Murat bitkin bir şekilde kafasını salladı. Faruk Başel bana bakarak '' Sanırım siz, eşisiniz sizin de bizimle kısa bir süre için merkeze gelmeniz gerekiyor'' dedi. Bu cümlenin karşısında başımı sallamakla yetindim. Murat '' Tamam Faruk bey, siz gidin biz kendi aracımızla hemen geliyoruz'' dedi. Bakımlı adam ve yanında ki tıknaz ''Peki, görüşmek üzere o zaman'' diyerek gittiler. Arabaya binip, karakolun yolunu tuttuğumuzda, gerginlikten tırnağımla etimi kanattığımı farkettim. Hayır hapse giremem diye düşünürken, karakolu işaret eden mavi tabelayı görüp, sağa sapmıştık bile...

5 Şubat 2013 Salı

4.bölüm ''Düğün ve Cenaze''

                Evde oturacak yer neredeyse bulamamış, Murat'ın oturduğu koltuğun ucuna oturmuştum. İş adamları, eş dost, tanıdık tanımadık herkes eve akın etmişti. Murat yorgunluğuna ve üzüntüsüne rağmen ev sahipliği yapıyordu ve tabi ki bende... Nebahat ve Musa'nın dağ başına çekilmiş bir arabada cesetlerinin bulunması gazetelerde ve televizyonda da yer almıştı. Bir tür zehir içerek intihar etmişlerdi.  Gazetelerin çoğunda  '' Yazılım kralı ve eşinin ürküten intiharı'' diye manşet olarak geçiyordu. Murat çok bitkindi ağlamaktan gözleri şişmişti, sakinleştirmek için neredeyse saat başı sakinleştirici veriyordum. '' Murat, artık gücün yok haline baksana, sen gidip yat biraz taziye için gelenleri ben ağırlarım, acı biraz kendine'' dedim. Bana cevap verecek gücü bile kalmamıştı zavallının, sadece başını salladı ve yatak odasına gitmek için yukarı çıktı. Evdeki misafirleri ve taziye için gelenlerin tek tek taziye dileklerini kabul ettim, biraz olay üzerine sohbetten sonra teker teker dağıldılar. Herkes gitmişti olayın üstünden tam 18 saat geçmişti, saatin akrebi 18.00'i göstermişti. Televizyonda bu konuyla ilgili haber yakaladım, sunucu; '' Musa ve Nebahat AKÇALI'nın cesetleri dağ başına çekilmiş, bir arabada bulundu. Arkalarında ne mektup ne de intihara ilişkin bir belge, duyum bulanamadı. Polis olayın ardından hemen soruşturma başlattı.'' diye sunmaktan öte anons ediyordu. Televizyonu kapatıp, Murat'ın yanına çıktım. Murat kıyafetleriyle yatağa uzanmış gözleri hala açıktı. Yanına yatıp, huzurlu bir sesle ''Geçecek,  güven bana, artık en çok onlar için hayata sımsıkı bir şekilde sarılmalısın, onlar hep refah içinde rahat yaşadılar. Ve sen onlara hep iyi bir evlat oldun'' dedim. Gözyaşlarımı, Murat'ın yanağına düşünce farkettim, sağ elimin tersiyle sildim. Murat yüzüme bakıp '' Sude, daha dün...daha dün aile dostumuza gidiyoruz diyerek çıktılar. 20 saat önce, sadece 20 saat önce, 20 saattir artık annem ve babam yok... Bunun şaka olduğunu söyle nolur'' derken kollarımda tutmuş beni sarsıyordu. Murat '' Ne annem ne de babam niye intihar etsin, bu imkansız, kimse beni buna inandıramaz, başka bir var, başka bir şey...'' dedi. '' Çok kötü görünüyorsun, sana bitki çayı hazırlayım, belki bu seni biraz uyutur'' diyerek yanından ayrıldım. Mutfağa indim, mutfak dolaplarında şu lanet bitki çayını aradım...
         
                                             32 saat önce
              Nebahatle doktora gittiğimizde hamile olmadığım ortaya çıktı. Nebahat hayal kırıklığına uğramış rolü yapsa da sevindiği çok belliydi... Eve geldik. Bana oynanacak olan oyunun ne olduğunu kestiremesem de, aleyhime olacağı kesindi artık. Buna izin vermemeliydim. Kendimi riske atmamaya karar verdim. Kökten çözümün en garantili yol olduğuna karar verdim. '' Tatlı oğlunuzun başına bir şey gelmesini istemiyorsanız, bu akşam kapının altından atacağımız adrese gelin, kağıdı okuduktan sonra klozete atıp, sifonu çekin. Şu anda oğlunuz Maçkadaki şirkette son verileri inceliyor. Lacivert ceket, siyah kot pantolon var üstünde. Ciddiyetimi anlamışsınızdır. Karar sizin...'' yazısını printten çıkarıp zarfa koydum. Kapının altından atılmış süsü vererek görünür bir yere koydum. Yatak odama çıkıp kameradan izlemeye başladım, nihayet Nebahat gördü ve Musayı aradı. Musa geldi, uzun uzun konuştular, Nebahat ağlıyordu. Hemen saati ve adresi yazıp, printten çıkardım. Onlar üst kata çıktıklarında aşşağı inip, aynı şekilde kapının altından atılmış süsü vererek zarfı koydum, yukarı çıktım. Kağıdı okuduklarını, yüzlerinde ifadeyi kameradan gördüm. Aradan bir saat geçmeden Murat geldi, aşşağı indim. Hiç bir aksilik yokmuş gibi oynamaları cidden takdir-e şayandı. O gece her günden farklı olarak yemekleri ben yapmıştım. Ve tabi ki kalp çarpıntısına yol açacak  baharat türü şeyi yemekten eksik etmemiştim. Yemek sırasında bahane bulup, üst kata çıktım. Musa'nın ceketinin cebindeki kalp ilacı kutusunu boşaltıp, ötenazilerde kullanılan bir tür ilacı Musa'nın ilaç kutusuna doldurdum. Yemekten kısa bir süre sonra kalp çarpıntıları tutacaktı. İkiside aynı ilaçtan içeceklerdi. Aşşağı indiğimde yemek seansı bitmişti. 10 dk sonra aile dostumuzu ziyaret edeceğiz bahanesiyle evden çıktılar. Onları son görüşümüz olduğunu bilmem, garip, tarif edilemez bir duyguya itmişti beni. Murat'ın anne ve babasını son görüşüydü bu. Her şey tahmin ettiğim gibi oldu. O ıssız yere ulaşmadan ikisinde başlamış çarpıntılar. Arabayı tarif ettiğim dağ başına çektiklerinde ikisi de ellerimle o kutuya yerleştirdiğim ilaçları içmişler, sonsuzluğa kavuşarak...

2 Şubat 2013 Cumartesi

3. bölüm ''Hunharca bıçakladı''

                    Yeteri kadar suç dosyanız kabarıksa, en azından insanlar daha fazlasını bilmemesi gerekiyorsa, daha fazlasını öğrenen olduysa tek şey söylersiniz... Lanet olsun... Nebahat hanımın okuduğu kağıdın başlığının ''Hunharca bıçakladı'' olduğunu görünce bende tam olarak aynısını söyledim. Hemen bilgisayarı kapatıp, Muratın yanına yattım. Kafamdaki soruları tartıyordum. Nereden öğrendiler? Bunu öğrendiklerini neden belli etmediler ? Bu olayı bilmelerine rağmen mutluluk rolleriyle töreni düzenlediler ? Neabahat hanım'ın elinde bir print çıktısı vardı, olaylar ana hatlarla tek tek yazıyordu. En çok korkutan olay belli etmemeleriydi. Demek ki ortada bir plan vardı. Bunu öğrenmeleri nerdeyse imkansızdı. Babam annemi dövdüğü ve işkence ettiği bir gece babamı beş yerinden bıçaklamıştım. 16 yaşında olduğum için çok kısa bir süre ıslah evinde konaklamış, bir olay zinciri çevirip bunu sicilime kaydettirmemeyi başarmıştım. Hatta gazeteye bile çıkmamıştım. Bunu nerden öğrenmişlerdi ? Bu sorular zinciriyle uyumuşum. Sabah gözlerimi Murat'ın öpüşleriyle açtım. Saat 10.35'i gösteriyordu. Kısa ve sıkıcı bir önsevişmeden sonra giyinip, aşşağı kahvaltıya indik. Nebahat hanım ve Musa bey çoktan uyanmış, kahvaltı masası başında bizi bekliyorlardı. Bana olan bakışları boş, anlamsızdı. Yani her zaman ki gibi, her sabah ve aksam yemeğinde olduğu gibi .... Çayımı doldururken hala aynı seyleri düşünüyordum, daha doğrusu artık beynim sadece tek bir soruya odaklanmıştı, ''Planları ne ? '' Bunu bana koz olarak kullanıp, hayatlarından çıkmamı bunun karşılığında Murat dahil kimsenin bunu bilmeyeceğini söyleyeceklerdi ya da Murata okutup bir şekilde boşanmamızı sağlayacaklardı, belki de beni içeri tıkacaklardı. Yok yok son ihtimal olamazdı, beraat ettiğim davadan tekrar yargılanamazdım. Ama sonuç olarak planları ne olursa olsun sonucu benim felaketim olabilirdi.  Kahretsin N ebahat ile Musa benim sonumu getireceklerdi. Bir şeyler yapmalıydım... Musa ile Murat, şu para basan yazılım şirketleri hakkında konuşurken. Nebahat '' Ben şu yarım bıraktığım kitaba devam edeceğim'' dedi ve masadan kalkıp oturma odasına gitti. 10-15 dk bekleyip yanına gittim, gittiğimde Nebahat koltuğa kurulup, siyasi kitabını eline almıştı. Yanına oturdum ''Anne seninle konuşmaya ihtiyacım var '' dedim. Nebahat '' Bir şey mi oldu haberim yok dedi '' Ben '' Aslında evet anne bunu seninle paylaşmalıyım'' dedim. Endişe ve merakı bir arada bulunduğu yüz ifadesiyle hiç bir şey söylemeden bana baktı. '' Anne bir kadın olduğun için bunu sadece seninle paylaşmalıyım'' dedim. Daha da artan meraklı yüz ifadesiyle '' Sude, neler oluyor? '' dedi.  
Hevesli ve korkak bir sesle ''Anne sizden tek bir şey rica edeceğim, lütfen bunu şimdilik kimse bilmesin, özellikle Murat'' dedim. Kısa ve net olarak sadece ''Tamam'' dedi. '' Anne sanırım yakında anne oluyorum '' dedim. İşte bu saniyeler çok önemliydi, çünkü insanı ilk olarak mimik ve jestleri ele verir. Nebahat'in yüz ifadesinde en ufak bir sevinç, heyecan ya da şaşırma yoktu. Tek bir duygu vardı.  Korku ... Neredeyse sesi titreyerek '' Emin misin ? '' diye sordu. Babaanne olacağını öğrenen hiç bir kadın korku duygusunu barındırmaz. Belki sevinmez, içten içe istemez ama korku duygusu başkadır işte... Nebahat'in yüzünde, vücut dilinde korkuyu görünce ben daha fazla korktum. Çünkü düşüncelerim doğru çıktı, amaçları beni hayatlarından sonsuza kadar çıkarmaktı. Nebahat'in sorusuna heyecanımı bozmadan '' Emin sayılırım, yarın doktora gidiyorum, bütün belirtiler baş göstermiş durumda, bir kadın hislerinde yanılmaz anne, eminim ben bir anne adayıyım'' diyince daha da endişelendi. '' Belki, o zaman yarın doktora beraber gidelim'' demekle yetindi. Boynuna sarılıp, ''Anne iyi ki varsınız lütfen bunları Murat'a söylemeyin, hiç sanmıyorum ama hayal kırıklığına uğramasını bu dünyada en son ben isterim'' dedim. Ve odadan çıktım, hızla merdivenleri tırmanarak yatak odama girdim. Artık korkularımın gerçekleşeceğinden çok emindim, onun konumunda olan bir kadın için torun sahibi olmak mutluluğun ta kendisi olması gerekirken, deli gibi bunun gerçek olacağından korkuyordu. Sahip olduğum hiç bir şeyi kaybetmemek için ne gerekiyorsa yapacaktım. Belki bunun için en iyisi kökten çözümdü... Kafamda bunları kurgularken, kati kararı vermiştim. Gerekeni yapacaktım...

31 Ocak 2013 Perşembe

2.bölüm '' Büyük Sır ''


               Aşşağı indiğimde her şey beklediğim gibiydi, her ince ayrıntı kusursuzca düşünülüp, yapılmıştı. Garip ve takıntı bir aileydi Akçalılar... Özel törenler, onlar için bir ibadet kadar kutsaldı. Tüm bayramlar, yılbaşları, yıldönümleri, doğum günleri... Bu gibi bütün özel gün kutlamaları evlerinde parti vermek için haftalar öncesinden planlar, her şeyi misafirlerine muntazam biçimde sunarlardı. İstemedikleri bir gelinin, törenini bile... Nebahat hanım; görgülü, saygın bir ailenin küçük kızı. Diri hatları, her daim bakımlı görüntüsüyle, doğrusu orta yaşın sonlarında tahminimce 60'ların başında bir kadına  göre ilgi çekiciydi. Çok zeki görünmesine rağmen saf  bir kadındı. Musa bey, bir yazılım şirketinin sahibiydi. Çevresi tarafından sevilmeyen fakat zorunlu olarak sayılan ve takdir edilen bir adamdır, aynı zamanda İzmir'de dudak uçuklatan bir gayri menkul serveti var. Sporcu ve atletik yapısıyla gençlere taş çıkarır cinslerdendir. Murat orta derecede yakışıklı,ödüllü bir atlet, kızlara göre çok karizmatik ama benim için beceriksiz ve aptal biridir. Ama kafamda anlamlandıramadığım bir biçimde beni ona çeken bir şey var, ismi olmayan, mantık kurgusu olmayan bir şey. Hiç bir ihtişamdan geri kalmayan, bu süper evdeki partiye adım atar atmaz, beni selamlayan herkese karşılık verdim ve kocamın koluna girerek, bizim için yapılmış yapılmış pastayı Murat'la beraber kestik, ardından kayınvalidem Nebahat hanım küçük bir konuşma, ardından Murat ardından ben. Klasik bir konuşmaydı, davetlilerin alkış yağmuru altında içinde yerimize geri döndük. Tanımadığım bir çok kişiyle tanıştım, sohbet ettim. Zamanında beni hor görüp, arkamdan konuşan insanlar şimdi inanılmaz bir saygı içindeydi bana karşı. Bense çoktan bu dayatma ve aptal partiden sıkılmıştım, odama çıkmak istiyordum. Nihayet parti bitti, herkesi uğurladık. Ben ve Murat odamıza çıktık, Murat, Tanrıdan dilediğim gibi hemen uyumuştu. Bende hemen notebook'u açıp haftalar önce evin her yerine yerleştirdiğim gizli kamera kayıtlarına bakıyordum, artık uyumadan önce yaptıgım rutin bir iş haline gelmişti. Tek tek, oda da, saat saat gezdim, bu beyaz minik notebook'ta. Bu sabah 10.43'te  büyük oturma odasında kayınpederimin, kayınvalideme verdiği dosya kağıdı büyüklüğünde bir kağıdı verdiğini gördüğümde, çoktan tüm vücudumda bir elektrik dalgasını hissetmiştim. Bu allahın belası gizli camera'da ses kaydı yoktu. Orta halli yetenekli olduğum dudak okuma konusunda anladığım tek kelime vardı. Sude... Kayınvalidem okuduğunda tek bir mimik ifadesi bile değişmemişti, yani hakkımda öğrendileri her neyse,onları hiç mi hiç şaşırtmamıştı. Hemen bir program indirip, video üzerinde o kağıdı eline aldığı sahneyi ölümsüzleştirip, yakınlaştırdım. Kağıdın orta üst köşesinde, italik iri kelimelerle yazılmış yazının,beni bambaşka bir çıkmaza sürüklendiğimi anlamak için fazla zaman kaybetmemiştim.

28 Ocak 2013 Pazartesi

1.böim ''Davet''


 Tüm davetliler içkisini yudumlamaya başlamıştı, ama ben hala makyajımın son rötüşlarını bitirmemiştim. Bu gece 1. evlilik yıldönümümüzdü, ama benim için bu anlamından çok daha özeldi... Bu gece gövde gösterisi olacaktı benim için, Murat'la evliliğimize ailesi ve çevresi olmak üzere herkes karşı çıkmıştı. Kim bilir belki haklı olan onlardı.Kayıtlara geçecek kadar tehlikeliydim, sicilimde; şantaj, tehdit, azmettirme gibi bir çok suçum vardı.  Bir yandan makyajımı yapıp bir yandan düşünüyordum, aslında düşünmüyordum. Bir soru cümlesi beynimin içinde dönüp duruyordu. Kocam nasıl oluyordu bana bu kadar güveniyordu? Beni hiç araştırmamış, hatta geçmişe dair fazla soru bile sormamıştı ... Araştırmamış olmasından adımın Sude olması kadar emindim. Çünkü araştırmış olsaydı kesinlikle haberim olurdu. Murat'la 1,5 yıl önce üniversitede tanışmıştım, aptal Murat tanışmamızı tesadüf sanmıştı ama benim tüm işlerim gibi bu da tıkır tıkır otomatik planlarım sayesi olmuştu. Murat zengin bir ailenin tek çocuğuydu, sahip olduklarımı kullanıp, onu elde etmeliydim .  En iyi yaptığım şeyi yaptım ve onu enine boyuna araştırdım. Yastığının renginden tutunda, sevdiği viski markasına kadar. Sonra birgün tesadüf süsü vererek tanıştım onunla, ortak ders alıyorduk ve grup arkadaşıyla yer değiştirme konusunda ikna edemeyip gözünü iyice korkutmuştum zavallı kızın . Yapmak zorundaydım bunu. Zavallı Murat, hiç bir şeyden haberi yok, olmayacakta... Altı ay flört edip, Akçalı soyismine yakışacak bir biçimde evlendik. Tabi Kayınvalidem Nebahat hanım ve Musa bey için bu bir tören değil, matemdi adeta. Ama profesyonelliklerini koruyup tüm gece boyunda yüzlerindeki o sahte gülücükleri korudular. Beni istemedikleri en ufak bakışlarından bile belli oluyordu, bu benim umrumda bile değildi ben o gece zaferimi kutluyordum...Zavallı annem,  o geberesice babamın çektirdiklerine dayanamayıp intihar etmiş, babam ise her zaman ki gibi biraz daha esrar için öz kızını bile feda edecek konumdaydı , annemin ölümü umrunda bile değildi. Ama tüm bunlar geçmişte kalmıştı, ben artık zengin, genç, güzel bir kadındım. Amacıma ulaşmış, zaferi ben kazanmıştım. Nebahat hanım ve Ekrem bey beni istememesine rağmen biricik aptal oğulları Murat için bana ses çıkarmıyorlardı. Allah biliyor ya o Nebahat cadısının elinden gelse beni bir kaşık suda boğar... Ama elinden gelemeyeceği için sorun yok. Onun elinden gelmeyeceği kesindi ama belki bir gün benim elimden gelebilirdi...Tam bunu düşünüp sağlam bir kahkahayı basarken Murat içeri girdi ve her zaman ki o sıkıcı klişesini gerçekleştirdi; yavaş adımlarla arkama geçip sağ omzumdan öptü. Sonra benim tam karşımda olan tuvalet masası aynasının  hizasına  geçip;  '' Harika görünüyorsun aşkım, her geçen gün aşk'ın ne demek olduğunu daha fazla öğreniyorum sanki'' dedi. Her zaman ki Murat'ın boş beleş klişe iltifat ve sevgi gösterileriydi, değişik bir şey yoktu. Bir an bu pısırık herifle evlendiğim için doğru bir karar mı verdim acaba diye düşündüm. Sonrasında ise 1,5 yıl önce yapabileceğim en mantıklı şeyin bu olduğunu düşünerek, derin olan her düşünceyi kafamdan kovdum. Dönüp Murat'a _ Hazır sayılırım bebeğim, en fazla 15 dk içinde yanınızda olacağım, sakın ben gelmeden eğlence başlamasın, cümlesini söylerken, ben çoktan sağ bacağımı hafifçe kaldırıp, onun genital bölgesine sürtmüş, her zaman ki işveli bakışlarımı onun gözlerine dikmiştim bile. Sonra bir anda geri çekilip, '' Hadi Murat, herkes bizim davetlimiz , insanlara ayıp olmasın aşşağı in bende birazdan yanına geliyorum aşkım'' dedim. Murat'ta bana hak verip hızla aşşağı inerken, bir an kendime Murat'tan neden tiksindiğimi sordum. Cevabı yoktu, belki de tiksinmiyordum kim bilir... Her neyse, bir tuvalet masası karşısı için beynim, fazla efor sarfedip  zaman tüneline girmişti diye düşündüm. Kıyafetime en fazla uyan rugan çantayı alırken, kendime saçma bir şekilde bu rugan çantaya benzettim; mat ve parlak bir o kadar da seçeneksiz... Merdivenlerden aşşağı ağır adımlarla inmeye başladım...